18 Şubat 2012 Cumartesi
Nasılsa kimse okumuyo, yardır!
Blog yazmaya başladığında pek hevesliydi oysa ki. Güzeldi içinden geldiği gibi yazabilmek, kimse okumuyormuş gibi sövmek saymak. Arkadaşına karikatür şeklinde bir banner bile yaptırmıştı bloguna ilk başladığı zamanın hevesiyle. Ama ne yazacak birşeyler geliyordu aklına, ne eski hevesi kalmıştı. İki ay sonra yeniden klavyenin başına geçiyordu yaşadığı anı yazmak için. Hem blog hevesini yeniden ateşlemek için hem de tek başına oturmak can sıkıcı olduğu için.
Kedisi eritmeye çalıştığı göbeğinin üstünde patileriyle yer yapıyordu kendine. Ne sahibinin can sıkıntısı ne evin soğukluğu zerre sikinde değildi ki kedinin. En kötü ihtimalle mama gelmezse mutfağı patlatır ekmek, soğan, çiğ pattes ne bulursa yerdi. O kadar sevimliydi ki pezevenk onca yaptığına rağmen, ortalığı dağıtmalarına, çantaların içine sıçmasına, parçaladığı havlulara ragmen kendini sevdiriyordu.
Kendini kediye kaptırmanın etkisiyle yazıyı yok yere uzatmıştı sıkılgan ergen ruhlu yazar müsvettesi. Bi de anlatıyo da duruyo kedi de kedi ibne gibi. Yok yok var bu herifte bi ibnelik. Neyse. Düşünüyordu falan ne yazsam diye.
Sonra bikaç hafta öncesinde başından geçen olay geldi aklına. Olay iç sıkıcıydı, maceradan yoksundu ama kafasında yarattığı paranoyalar vardı ki bir de temel vardı ki ah sevilirdi muhtar kadar.
"Aa hakkat yazsam ya la ben onu" dedi. Bi hevesle başladı yazmaya. Kimse okumuyordu ama olsundu. Vakit geçiyordu en azından.
Kaydol:
Kayıt Yorumları (Atom)
Hiç yorum yok:
Yorum Gönder